ULUSALLIĞA BAKIŞ

04.05.2012 22:05

 

ULUSALLIĞA BAKIŞ

Tarihi çağlardan günümüze üretim tüketim ilişkileri çerçevesinde dıştan gelebilecek tehdit ve tehlikelere karşı çeşitli kriterler ile insanlar bir takım sınıflar yaratmışlardır. Aynı kabilede yaşayan insanlardan tutalım da çok uluslu imparatorluklara kadar olan bu toplanma biçimi tarih içinde ve günümüzdeki savaşların nedeni olmuştur. Bu birliktelikler her defasında karşı bir birliktelik görmüş ve bir diğeri üzerinde otorite kuruncaya kadar yada biri diğerinin otoritesinden bağımsızlaşıncaya kadar bir döngü içerisinde süre gelmiştir. Yani bir anlamda toplumların tarihi çatışmalardan ibarettir.

Nedir esasen bu sınıflaşma ? çekirdek aileden başlayıp küçük aile, büyük aile, kabile ulus veya zaman içerisinde ortak çıkarlara dayalı üreten ve üretim sahipleri biçiminde sınıflamalara ayrılmış biçimleriyle türlü şekillerde görülmüştür. Her organizasyonun yada örgütlenmenin dayandığı temel kriter ise bir olayı yada olguyu bireyin tek başına gerçekleştirmesinin kendi gücünü aşması sonucu etrafında bir çeşit insan grupları toplanması mantığına dayanır.

Aynı kan bağından gelen çekirdek aile bir üst derecesi geniş aile kan bağına dayalı organizasyonları oluştururken benzer biçimde birden fazla ailenin oluşturduğu dolaylı dolaysız kan bağı biçiminde süre gelen aşiret yada beylikler oluşturmuş, aynı topraklarda yaşamak benzer tarihleri bulunmak ve ortak bir dili konuşmak gibi ulusal anlamda birlikteliklerde varlık göstermiştir ve günümüze kadar varlık gösterip bir nevi ortak amaçları hedef edinmiş organizasyonlara dönüşmek istemiştir. 

 

Neden ulusal anlamda birliktelikler oluşmuştur peki ? 

 

1- Aynı dili özgürce konuşabilme ve atalarından kalan dilin işlevini yitirmemesi gibi birbirini anlayan insanların birlikteliği gibi talepler dilsel faktörler olarak gösterilebilir.

 

2- Bir diğer unsur coğrafi birlikteliktir. Aynı dili konuşan ve aynı coğrafyada bir bütünsellik içerisinde yaşayan ortak kültürlere sahip insanlar, kendi yaşadıkları bölgelere komşu bölgede insanlarla ticaret yapabilir, bir şehirden ötekine kendi şehrindeymiş gibi seyehat eder hayvanlarını otlatmaya götürebilir.

 

3- Buraya birbiri ile yaşaya bilmeye olan inancı koyabiliriz..

 

Modern anlamda ulus organizasyonu yukarda saydığımız kriterleri öncelikle taşır. Bunun altına keyfe keder bir çok madde eklenebilir ancak bu kriterler olmazsa olmazlardır.
Ve esasen üzerinde düşünülmesi gereken ise ulus sözcüğü kelime anlamı ve yapısı gereği dinsel unsurlardan arındırılmıştır yani dini inancı ne olursa olsun ortak dil birliğini ve coğrafi birliktelikte etkisi olmamayı ifade eder. Osmanlı imparatorluğunda yoğun bir şekilde görülen ümmetçilik, özellikle Fransız ihtilaline 1789 kadar etkin bir şekilde kullanılmış Fransız ihtilalinden sonra ise her ne kadar Osmanlıyı bir arada tutma aracı olarak kullanılmak istenmişse de pek başarılı olamamıştır nitekim Araplar Hıristiyanlarla birlik olup Osmanlıya karşı isyan etmiştir. 

 

Demek ki ulusal hareketlerin gerçek anlamda ortaya çıkması ile ortak dini inanış etkisini kaybetmiştir. 

 


Geçmişte ümmetçiliği yaşayan bir takım imparatorlukların dini temelli savaşları Fransız ihtilalinden sonra ortaya çıkmış olan yapılar çerçevesinde değerlendirmesi ise deli saçmasından öte bir şeydir. Osmanlı ümmetçiliği savunuyordu ve vergi sisteminden ordu sistemine kadar savaş sistemi de dahil olmak üzere bu felsefe temelinde geliştiriyordu.
Geçmişte dini temelli bir savunma yapmak yada o dönemde inanca dayalı bir birliktelikten bahsetmek akılcı olabilirdi. Ama günümüzde bu anlamını yitirmiştir halen yitirmiyorsa eğer Fransız ihtilalinin ne yazık ki bu gün bile bazı çevreler üzerinde bir etki yapmamasındandır. 

 

ZAZALAR AÇISINDAN DURUM NEDİR ?

 

Bir kere zazalar ortak bir dili konuşmaktadır. Özelikle anadoluda yaşayan zazalar biri birlerini oldukça iyi anlayabilmekte aynı grameri kullanmakta ve sadece ağızlardan kaynaklı ufak nüaslar kullanmaktadır bu farklılığı kuze, güney ve orta zazaca olarak sınıflamak mümkünse de bunları lehçe olarak adlandırmak gerçekten mümkün değildir. Bu şekilde lehçelerden söz etmek bile dilbilimsel olarak çok zordur. Çünkü bu topraklarda Türkçeyi farklı nüanslarda kullanan bir çok bölge vardır. Karadeniz, ege, iç Anadolu, Trakya ve yine bunların kendi içinde ayrılmış kolları farklı ağızlar kullanmakta ve zazacadan daha derin bir telefuz farklılığı içermelerine rağmen bunu lehçe olarak adlandırmanın gerçek anlmada mantığı yoktur. Biz buna ancak ağız diyebiliyoruz.
Demek ki zazaların gerçek anlmada dil birliği vardır. Coğrafi olarak haritaya baktığımızda ise zazaca konuşan bölgelerin tamamen bir bütünsellik içerisinde oldğunu görürürüz her hangi bir kopuş mevcut değildir. Zazaca konuşulan bütün bölgeler bir birleri ile sınır komşusudur. Yani coğrafi bütünlüğü mükemmel bir biçimde mevcuttur.


Bir birleriye ortak yaşama isteğine gelince, bu ise zaza aydınlarının çabaları ve ortak kararı ile anlatılabilecek bir durumdur. Bunun pratiği var mıdır ? evet vardır. Bir Siverek zazası olarak dedelerimiz sürülerini siverekten dersime otlaklara götürürmüş, halen orada mevcut meralarımız bulunmaktadır. Yani güneye doğru inilmezken kuzeye doğru sürekli bir ortak Pazar anlayışı içerisinde hareketlilik söz konusudur. Yine ikinci dünya savaşınının patlak verdiği dönemlerde dersim civarından sivereğe aşiretlerin gelip zahire götürdüğü bir başka canlı tarih kaynaklarından duyduklarımızdır.

 

SORUNUMUZ NE PEKİ ?

 

Geçmişte ümmetçiliğin bayraktarlığı altında yapılmış alevi Kızılbaş katliamlarının tamamen milliyetçilik öncesi akımlarla alakası vardır. Ve güçlü olan Sünni şafi birlikteliği güçsüz olan Kızılbaşlar üzerinde kıyımlarda bulunmuştur. Cumhuriyetten sonra yapılan saldırlar ise Kızılbaş kimliğine değil dersimin otonom kimliği ve bölgede yaşayan ulusal anlamdaki değerleredir, bunu dönemin raporlarından gözleyebilmekteyiz, o dönemde yayınlanan raporların temelinde hep etnik kökene dayalı gözlemler mevcuttur. Ne konuşuldukları belli olmayan farçadan kırma bir dil, Kürtleşmiş Türkler şeklinde raporlar sayısız kez sayısız yerlerde yayınlanmıştır. Cumhuriyet sonrası kıyımların yegane nedeni dersimin ağırlıklı zaza kimliği az da olsa diğer uluslardan oluşan etnik kimliğidir. Bunu görmek için milliyetçi cumhuriyetin kurtuluş savaşından itibaren ortaya koyduğu programlara ve amaçlara bakmak yeterlidir, zira cumhuriyet kendisine hiçbir zaman için özellikle Sünni ve şafi kimliği ile özdeşleşmek istemeyen gruplara müdahale etmemiştir bir rekabet varsa bile ulusal anlmada kimliğe zazar verecek oluşumlara karşıdır. Bilakis bu dönemde ağırlıklı olarak halife ve şeriat yanılarına göz açtırılmamış bunların üstüne gidildiği gibi bütün kurumları dağıtılmak istenmiştir. Çünkü o dönem anlayışında din her yönüyle milliyetçiliğin etkisinde olmalıdır. Şimdi tutup dersim 38 kıyımını Kızılbaş katliamı olarak nitelemek son derece ard niyetli bir yaklaşımdır. Kıyıma uğruyan zaza kısmen kürt Kızılbaşlarıdır. Ama asıl saldırı ulusal kimliklere yapılmıştır. Çünkü orada Türklüğün mutlak otoritesine boyun eğmeyen otonom anlamda ne oldukları tam olarak belli olmayan bir halk vardır ve bu halkın kesinlikle kontrol edilmesi gerekmektir.

Bu güne baktığımızda dünya üzerinde hiçbir ulusal değer kendi içindeki inancından dolayı parçalara ayrıştırılmamıştır. Çünkü hıristiyanın her ulusutan olanı olduğu gibi müslümanın da vardır. Zazalık daha ali doğmadan binlerce yıl öncesinde mevctur. Bu günde tutup bunu Aleviliğin bir alt kümesiymiş gibi lense etmeye çalışmak bilimdışıdır.


Bir dersim gerçeği yokmudur ? vardır elbet. Bir Siverek gerçeği yada bir Bingöl gerçeği olduğu gibi bir piran gerçeği oldğu gibi. Bunları yadsımak kimsenin haddine değil elbet ama zazalık bunların hepsini içerisine alan gerçek anlmada üst bir kavramdır.

 

YILMAZ KERŞAN


Search Engine Submission - AddMe